Vücudumuzu Saran Örtü Derimiz ve Egzama
En basit tanımıyla egzama, toplumda çok sık görülen, bireyi fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da etkileyen, ilaçla kontrol altına alınıp tedavi edilebilen genelde alerjik kökenli bir deri hastalığı olarak tanımlanabilir. Egzamalı bir bireyin, ailesindeki ya da çevresindeki bireylere hastalığı bulaştırması gibi bir durum söz konusu değildir. Vücudun görünmez bir bölgesinde ortaya çıksa bile, bireye verdiği rahatsızlık hissi, hasta bireyde psikolojik belirtilerin çıkmasına neden olmaktadır. Vücudun görünür bir bölgesinde ortaya çıkması durumu, görsel olarak bireyi etkilediğinden hissettiği rahatsızlık hissini ve psikolojik olarak etkilenme oranını arttırmaktadır.
Araştırmalar günümüzde dermatoloji hastalarının neredeyse dörtte birinin şikâyetinin egzama kaynaklı olduğunu göstermektedir. Genel toplum nüfusunun % 10’undan fazlasında gözlendiği için, sık karşılaşılan bir deri hastalığı olarak nitelendirilmektedir. İstatistikî veriler incelendiğinde, egzamanın zaman içinde giderek artan bir ivmeyle hız kazandığı görülmektedir. Bu yüzden egzamayı tanımak, nedenleri hakkında bilgi sahibi olmak önem kazanmaktadır.
Egzama, tıp dilinde dermatit olarak adlandırılmaktadır. Deriyle temas eden pek çok ürüne karşı, derinin hassasiyet gösterip tepki vermesi egzamanın ana nedeni olarak bilinmektedir. Oysa derinin bu hassasiyeti göstermesinde kalıtsal ve çevresel etkenlerin de önemli olduğunun önemle altı çizilmektedir.
Günlük hayatta kullandığımız sabun, şampuan, saç boyası, bulaşık deterjanı, çamaşır deterjanı gibi pek çok kimyasal deride hassasiyet oluşturmaktadır. Hava kirliliği, stres, kullanılan takılar, deriyi tahriş edecek özellikte kumaştan üretilmiş giyecekler, sigara kullanımı da egzama oluşumunda etkili olmaktadır. Ayrıca bağışıklık sisteminin zayıflaması, bazı hormonsal problemler, cildin yeterince nemlendirilmemesi, uzun süreli çok sıcak suyla yapılan banyolar derinin hassaslaşmasına ve egzama hastalığının ortaya çıkmasına ortam hazırlamaktadır.
Vücudumuzun örtüsü derimizin böyle bir hassasiyet durumunda ilk verdiği tepki, deride kızarıklık ve kaşıntı şeklinde olmaktadır. Zamanla derideki bu kızarıklık ve kaşıntı yerini, yüzeyi pütürlü kabarcıklara, sonra da kabuklanmış döküntülere bırakmaktadır. Sulu ve iltihaplı kabarcıkların görüldüğü durumlara da rastlamak mümkündür. Böyle durumlarda bireyin engelleyemediği kaşınma isteği sonucu, ciltte oluşan soyulma mikroplara karşı vücudumuzu korumasız bırakabilmektedir. Deri sürekli kendini yenilemeye çalıştığı için, deride kalınlaşmayla birlikte derinin renginde koyulaşma gözlenmektedir.